What's new

Ülke Yönetimi

Status
Not open for further replies.
Tam aksine sorun sizin kendinizi tam ifade edememenizden kaynaklanmakta, sizin sorunuzdan anladığım kadarına cevabımı verdim ama siz tatmin olmadınız. Size şöyle sorayım size göre Ruhban takımı kimlerdir örnekler veriniz, tekfirden kastınız nereye varmaktadır bunu da açarmısınız ?

Allah ile kul arasında vekil yoktur, Cami imamına kadar böyledir. Kutsallık ilimden gelmez, kuldan gelmez; kutsallık dindedir.

Kulun ilmi ile Din arasında taraf Dinden yana olmaktır; kulun amelini ancak Allah bilir.



Kitaplar arası dediğiniz kutsal kitaplar arasında ki farkmı yoksa mealler arasında ki farkımı kast ediyorsunuz ?

Sizin önceki iletinizde okuduğunuzu söylediğiniz kitaplar.



Cübbeli yahut İsmailağayı takip etmediğim için yorum yapamayacağım FETO zaten bilinen bir gerçek İslam içine sokulmuş bir turuva atı niteliğinde.

FETÖ, Cübbeli veya İsmailağa'yı değil İslam dinindeki yerini sordum.
 
Allah ile kul arasında vekil yoktur, Cami imamına kadar böyledir. Kutsallık ilimden gelmez, kuldan gelmez; kutsallık dindedir.

Kulun ilmi ile Din arasında taraf Dinden yana olmaktır; kulun amelini ancak Allah bilir.

Allah ile kul arasında vekil yoksa Resulullah neden gönderildi o zaman, sizin kafanız bu konularda cidden çok karışmış kendi sorularınızın cevabını bilmediğiniz gibi İslam konusunda bir çok yanılgılara sahipsiniz.

Peki madem kulla insan arasında aracıya gerek yok sahabeler niçin Arap yarım adasından Çine kadar her yere islamı anlatmaya gitti?

Halifeler ve yardımcıları niçin vardı?

Camilere imamlar niçin atanırdı?

Her insan kendi kendine kitabı bulmaya müktedirmidir?

Peki siz Allahla kendi aranıza hoca değil kimseyi sokmadan Kur-an'ı anlayıp sahih hadisleri bulup anlayıp hakikate ulaşabiliyormusunuz yoksa sağdan soldan derme çatma bilgilerle bocalıyormusunuz?

Yanış anladığınız nokta şu ibadette Allahla kul arasında kimse yoktur, yoksa İslamı anlama konusunda araya kimseyi sokamazsın diye bir şey asla yoktur.

Sizin önceki iletinizde okuduğunuzu söylediğiniz kitaplar.
Kitaplar arasında fark olmasının nedenini önceki iletilerimde izah etmiştim.

FETÖ, Cübbeli veya İsmailağa'yı değil İslam dinindeki yerini sordum.

İslamda elbette ehli sünnet olup İslam hakkında fıkıh bilgisi veren insanlara doğruyu anlatan doğru söyleyen hocalar da vardır, bu Resulullahın kendi döneminden başlayıp bugüne kadar gelen bir harekettir.

Ancak bir hoca İslam ile çelişiyorsa, şüpheli ise ona karşı mümin kişinin mesafe koyması gerekir, İslamda Şüpheli olan her şeyden uzak durmak gerekir. Buna göre güvenmediğin hocaya itimat etmeyebilirsin yahut kendin şüphelendiğin bir konuyu araştırıp doğrusunu öğrenmek ile mükellefsindir.

Bu bağlamda FETÖ, Adnan oktar vb. sapık kişilerin peşine takılmak inanmak onların çizdiği doğrultuda gitmek insanı dinden saptırabilir, ancak İslam dinini sağlam kaynaklara dayanarak anlatan hocalardan da istifade de edilebilir. Sapla samanı karıştırmamak gerek.

Ben şahsen ara sıra hocaları da dinlerim mesela bir kaç kez Abdullah Yolcu isimli Irak Türkmenlerinden bir hocanın videolarını izledim İslam hakkında aydınlatıcı bilgiler sunmakta, ama bu işi tarikatçiler gibi şehyi olmayanın şeyhi şeytandır deyip bir kişiye ölümüne bağlanmaya kadar götürürsen o zaman senin bu saflığını inandığın kişi tarafından politikacılar gibi kulllanabilir. Kendi kendini kula kul yapmadan bilgi edinme amaçlı birisini dinlersen sıkıntı yok ama bu işi aşırıya götürmek İslama göre kişiyi yanlış yere sürükleyebilir, arada ince bir çizgi var.

Yani ne hocaları komple ortadan kaldırabilirsin nede bir hocaya ölümüne bağlanabilirsin, ölümüne bağlanacağın şey İslamın kendisi olmalı şahıslar asla değil.
 
Last edited:
Allah ile kul arasında vekil yoksa Resulullah neden gönderildi o zaman

Allah'ın dinini anlatmak için gönderildi peygamberlerimizin hepsi o_O Hz. Muhammed veya diğer peygamberlerimiz ruhban sınıfı falan değil ki. Ona düşen vazife, sadece tebliğ etmek. Hz. Muhammed bizim üzerimize vekil olarak gönderilmedi, bizim yapıp ettiklerimiz hakkında hiçbir sorumluluğu yok. Öldüğümüzde de yargılanmamız esnasında hiçbir rolü olmayacak.

Allah'ın sözü varken bir kulun sözünü takip eden şirk işler, bu konuda Allah hiçbir bahane bırakmamış insanlara, Kuran'da.
 

''
İşte o yazı:

SONGÜL



Sene 2014.
Aylardan temmuz.
Sıcak erkenden bastırmıştı, bunaltıcı bir Ankara sabahıydı.
Cinnah Caddesi'ndeki avukatlık bürosunun kapısı çalındı.
Gelen… Boylu poslu, etrafına ışık saçan bir kızdı.
Bir kot, bir tişört, elinde mütevazı bir çanta vardı.
Buyur ettiler, oturdu.
Son derece mahcuptu.
Zihninden geçen kelimeleri tartıyor, nasıl anlatacağını, lafa neresinden başlayacağını bilemiyordu.
Gözleri doldu.
“Onurumu kurtarmak istiyorum” diyebildi.

*

Yüreği yaralı bir kız…
Yüreği mangal bir kadına gelmişti.

*

Çünkü, onuru için kapısını çaldığı avukat… Erkek geçinenlerin masanın altına saklandığı dönemde, tek başına cübbesini giyip, dünya hukuk tarihinde ilk kez, Anayasa Mahkemesi'nin önünde adalet nöbeti başlatan, asrın iftirası Balyoz'un çökmesini sağlayan, anıt kadın, Şule Nazlıoğlu Erol'du.

*

Ve, tecrübeli meslek hayatı boyunca görmediğim vaka, görmediğim kumpas kalmadı diye düşünen Şule Nazlıoğlu Erol bile hayret etmişti… Çünkü, onurunu kurtarmak için kapısını çalan genç kız, binbaşıydı!

*

Songül.
Beş çocuklu bir ailenin en küçüğü, son gülüydü.
Henüz sekiz yaşındayken babasını kaybetmişti.
Dişinden tırnağından arttıran dar gelirli anacığının fedakarlıklarıyla, zorluklarla okumuş, Kara Harp Okulu'nu bitirmiş, jandarma teşkilatımızın tarihteki ilk kadın ilçe jandarma komutanı olmuştu. Türkiye'nin iftihar vesilesi, pırıl pırıl, Atatürkçü, yurtsever bir subaydı.

*

Türk Silahlı Kuvvetleri'ni mermi bile sıkmadan imha eden Balyoz kumpası, onu da hedef almıştı.
İsimsiz bir ihbar mektubu ve sahte ses kayıtları vardı.
Bekardı, özel hayatına dair iftira atılıyordu.
Disiplin soruşturması açıldı.
“Bu ses bana ait değil, ses örneklerimi alın, kriminal inceleme yapın” diye çırpındı, nafile.
İftirayı atan, kararı da çoktan vermişti.
Soruşturma, güya soruşturmaydı, kriminal inceleme filan yapılmadı, TSK'dan atıldı!

*

İşte bu nedenle, kahramanı olarak gördüğü kadın avukatın kapısını çalmıştı.

*

(Şule Nazlıoğlu Erol, bürosundaki avukatlardan Mustafa Yuvanç'la birlikte hukuk mücadelesine başladı. Buraya bir parantez açalım… Mustafa Yuvanç, aslında kurmay albaydı. Balyoz kumpasıyla hapse atılmış, Hasdal'da Mamak'ta üç sene yatmış, yargılanırken Dokuz Eylül Hukuk Fakültesi'ni bitirmişti. Balyoz mağduru 20 subay gibi, onun avukatı da Şule Nazlıoğlu Erol'du. Tahliye olunca… Şule Nazlıoğlu Erol telefon etti, “gel yanıma beraber çalışalım” dedi. Kurmay albay Mustafa Yuvanç, bu şekilde avukat oldu. Kaderin rövanşı adeta, ilk ele aldığı dosya, Balyoz mağduru Songül binbaşının dosyasıydı.)

*

İlk iş… İçişleri bakanlığı teftiş kurulu devreye sokuldu. Ses kayıtlarının ve ihbar mektubunun sahteliği kanıtlandı. “Göreve iade” raporu çıktı. Bu kapı gibi rapora rağmen, jandarma genel komutanlığı ne yaptı biliyor musunuz? Raporu sakladı! Fetocuların maskeli elleri çalışıyor, hukuk engelleniyordu. Bu rapor bizzat jandarma genel komutanlığı tarafından saklandığı için, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi'nde açılmış olan dava kilitleniyor, duruşmalar habire erteleniyordu. Bunun üzerine, Başbakanlık Bilgi Edinme Yüksek Kurulu'na itiraz edildi. İtiraz haklı bulundu. Jandarma genel komutanlığı altı ay sonra raporu vermek zorunda kaldı. Rapor, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi'ne sunuldu, her şey gayet netti, iğrenç iftiraydı, iki'ye karşı üç oyla göreve iadesine karar verildi.

*

(Buraya bir parantez daha açalım… Songül binbaşının göreve iadesine iki üye “olmaz” demişti. Ret oyu veren bu iki üye, 15 Temmuz darbe girişiminden sonra, fetoculuktan yargılanıyor!)

*

Göreve iade kararı nihayet çıkmıştı ama, çile bitmemişti. Ekim 2015'te karar çıkmasına rağmen, tebligat anca iki ay sonra yapıldı, anca dört ay sonra görevine iade edildi. Bir gün bile fazladan manevi işkence yapmak, kar sayılıyordu. Usansın, bıksın, istifa etsin, ordudan ayrılsın isteniyordu.

*

Eziyet üç sene sürdü.
Pes etmedi, ruhen teslim olmadı.

*

TSK'dan ihraç edildiği dönemde, maaşı kesildi, hiçbir geliri olmadan yaşadı. Subaylıktan atıldığını ailesi, anacığı bilmiyordu. Söyleyememişti. Fetocu hainler öylesine alçakça saldırmıştı ki… Ankara'da aldığı küçücük evinin kredi borçlarını ödeyemediği için, icralık oldu, kapısına haciz dayandı. Üç beş kuruş birikimiyle, kelimenin tam manasıyla ekmek-peynirle direnmeye çalışıyordu. Arkadaşlarının geçici bir iş bulalım önerilerini tersliyor, üniformamı elimden aldılar ama ben Türk subayıyım, bu iftiradan temize çıkmadan başka işte çalışmam, hayatıma bu şekilde devam edemem diyordu.

*

(Unutanlar ve unutmak isteyenler için hatırlatalım… Sahte cephanelik kazıları TRT'den naklen yayınlanırken, şeref madalyalı subaylarımız kahrından kafasına sıkarken, yetmez ama evet denirken, kurban olduğum Allahım verdikçe veriyor diye kahkaha atılırken, Türkçe olimpiyatında Afrikalı çocuklara gesi bağlarında dolanıyorum söyletilirken, sayın hükümetimiz “muhterem hocaefendi” diye övgüler düzerken, Türkiye bağırsaklarını temizliyor diye alkışlanırken, haysiyetsiz basınımızın manşetlerinde sevinçten havayi fişekler fırlatılırken, yaşanıyordu tüm bunlar.)

*

Neticede, temize çıktı, her zamanki gibi pırıl pırıl, görevine iade edildi.
Bir ay sonra, yarbay rütbesini taktı.
Şırnak'a tayini çıktı.

*

Anne-kız, abla-kardeş olmuşlardı.
Varlığıyla onur duyduğumuz Şule Nazlıoğlu Erol, aldı karşısına Songül'ü, “bak kızım” dedi, “hukuki süreçte açıkça gördük ki, bu hainler hâlâ görevde, sinsi sinsi ellerinden gelen her türlü çirkinliği yapmaya devam ediyorlar, vazgeçmeyeceklerdir, kendini temize çıkardın, bırak, bu tayin bile sana gözdağı” dedi.

*

Ama, görevine aşıktı. Bırakmayı aklının ucundan bile geçirmiyordu. Harp okulundan mezun olduğu günkü kadar heyecanlıydı, “teğmen ruhu ile her yere giderim” dedi. Sarıldılar, vedalaştılar.

*

Helikopter.
13 şehit.

*

Yazık oldu Songül'e, hepsine.
Yazıklar olsun bu ülkeye.
''

Kaynak: Yılmaz Özdil, Songül Yakut'u yazdı
http://www.yenicaggazetesi.com.tr/yilmaz-ozdil-songul-yakutu-yazdi-164936h.htm
 
sunu facete gordum, ilber ortaylı zorla cikarilmis. su spikere dikkat edin allah gibi tapıyor fetoya. tam 1 saat aynı soru

14:40 ve sonrası

 
Last edited:
2,5 yıl önce uyuşturucu ticaretine yardım etmekten hapse giren Deniz Seki, tahliye oldu.
 
2,5 yıl önce uyuşturucu ticaretine yardım etmekten hapse giren Deniz Seki, tahliye oldu.

uyuşturucu ticareti yapan birini buyuk kurtarıcı gibi karşılıyor. hos goruntuler degil. yazıklar olsun.
 
AK Parti Diyarbakır milletvekili Galip Ensarioğlu, “Kürdistan’da gerçekleşecek referandumda bağımsızlık kararını yaşayan halk verir. Herkese de düşen buna saygı göstermektir.”

Böyle bir şey nasıl olabilir! Bu adam Amerika'nın vekili mi? Emperyalist uşaklığı nasıl bu kadar açık yapılabilir!
 
sunu facete gordum, ilber ortaylı zorla cikarilmis. su spikere dikkat edin allah gibi tapıyor fetoya. tam 1 saat aynı soru

14:40 ve sonrası

Zorla çıkarılmış ne demek? Adam fethullahla yemek yemiş işte daha ne olsun?
 
FETÖ'cu olmak o zamanlar bayagi modaydi. Koskoca Kelli fell adamlar menfaatlerI için Fetöcü oluverdiler. Bugunde ayni hızla donuverdiler. Bugünlerde olabilecek yeni birşeyler arıyorlar ama konjonktür karışık neyi tutsan elinde kalıyor.
 
Allah ile kul arasında vekil yoksa Resulullah neden gönderildi o zaman, sizin kafanız bu konularda cidden çok karışmış kendi sorularınızın cevabını bilmediğiniz gibi İslam konusunda bir çok yanılgılara sahipsiniz.
.............
Hz. Muhammed vekil değil, elçidir. Tersini iddia şirktir.


Bu cümleden sonrasını okumaya bile gerek görmedim.
 
Status
Not open for further replies.
Back
Top Bottom