Uşakların sonu
Almanya’ya iltica eden Can Dündar ve Hayko Bağdat, orada Almanların himayesinde “Özgürüz” diye bir internet sitesi (haber portalı) kurmuştu. Malum.
Hayko Bağdat o işi bırakmış. Yazılı açıklamasında “Can Dündar ile birlikte kurduğumuz Özgürüz macerasından ayrılıyorum. 10 gün önce yazdığım istifa gerekçem, sitedeki mektup serisi formunda aşağıdadır” diyor.
İlgili metni biraz kısaltarak -ve hiç yorum yapmadan- dikkatinize sunuyorum:
“Canım Kardeşim selam;
“Çok fena haber. Ofisten Dersimli Ulaş büyük bir kaza atlattı. Sen 6 aydır 7/24 çalış, Kürdistan’daki ailene para göndermenin hatırına Alman patrondan it muamelesi gör, kendine et alma, sonra ofiste bayıl... Üstelik bayılırken stüdyodaki 350 ekran TV’ye tutun, yuvarlan, altında kal 350 kilonun. Öldü zannettim birden. Bir ‘aaaahhh’ dedi önce, sonra yine bayıldı yattığı yerde. Ambulans çağırdı hemen ofis arkadaşlarımız. 10 dakika sonra geldiler. Sedyeye koydular, bir türlü ambulansa gidemiyoruz. ‘Sigorta evrakları nerede’ diyor doktor herif. ‘Hastanede konuşuruz be, hadi bindirin ambulansa yoksa taksiyle götüreceğim’ deyince ancak bindirdiler. Hastaneye vardık. Aldılar, Ulaş’ı acile koydular, bizi de kapının önüne, bahçeye...
“Hemen Can Abi’yi aradım. Çok üzüldü. Ofise geçti... O sırada bizim Alman patron David gelmiş ofise. Yerlerde koca TV, TV’nin düşerken yanında götürdüğü pahalı kameralar, ışıklar, kırık bir IKEA masası... ‘Alllaahımmmm’ diye bağırmış David kendi dilinde. İyi Hıristiyandır, paskalyada hem Can Abi’ye hem bana misyoner misali Watsaplar attıydı, oradan biliyorum. Ofistekiler ‘kimse ölmedi sakin ol’ diye teskin ettiler mi bilemem ama ‘Alllaahımmmm’ diye bağırmış David kendi dilinde. ‘Alllaaaaahımmm, çok pahalıydı bu aletler...’
“Hastanemizdeki 150. dakikamız dolmak üzereyken hala sedyede oturuyormuş çocuk. Selam bile vermemişler. Ben acilin kapısından girmeye çalışarak tam ‘ya omurgası kırıldıysa ulan, bir doktor bulsanıza s… hastanesinde’ diye bağırırken Can Abi yetişti imdadımıza. ‘Abi’ dedim, ‘bu David denen herif aramış Margarita’yı. Çocuk nasıl diye sormadan ‘sorarlarsa freelans çalışıyor deyin. Sigortası öder masrafları zaten’ deyip kapatmış. Bu çocuk altı aydır 7/24 çalışıyor biliyorsun. Alman işçi olsa ayda 8.000 alır bu kadar mesaiye. Sigortası da üç kuruşluk dışarıdan sigorta. Belki ödemez masrafları. Üstelik hepimizin durumu bu. Bir şey sorunca da küfür kafir ‘f.ck’ diye geziniyor ortalıkta. Gidip o televizyonu kıracağım ben, demedi olmasın sonra’ dedim. ‘Çok haklısın’ dedi Can Abi. ‘Anam takside bekliyor. Eve bırakayım da geleyim.’
”20 Dakika sonra David mesaj atmış Margarita’ya. ‘Ulaş iyi mi’ demiş. Ah be Can Abi ben ne diyorum, sen ne yapıyorsun. Belki dava açacak Ulaş? Belki hakkını arayacak? Niye herife tüyo veriyorsun? Sorun çıkmasa iyi olur elbet ama çıktı artık? Ulaş ölüyordu ya? Altı saat sonra röntgen dahi çektiremeden çıktık hastaneden. ‘Gazeteciyim ulan ben, yazacağım sizi’ diye bağırdım bahçede. Yazıyorum işte, hastanenin adı “Klinikum im Friedrichshain”. Alman Sağlık Bakanı David’in ruh eşi değilse müdahale etsin. Hani sosyal devlet falan ya buralar... Ayrıca Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı da okusun bu yazıyı. Belki muhteşem kalemime aşık olur da kitap imzalatmaya gelir bana. Ben de ona bizim ortak kuruluş Correctiv nasıl taşeron işçi çalıştırıyor, nasıl emek sömürüyor, iş cinayeti konusunda ne kadar hassas, sigorta neden önemli falan anlatırım arada.
“Ertesi gün ofisten Elif, Ulaş’ı tanıdığı bir doktora götürdü. 182 Euro ödemiş Ulaş. Allah korumuş, ölebilirmiş ama ölmemiş. Biraz et yese iyi olurmuş... Sonra ofise geldiler. Ulaş fırsatını bulup TV’nin yanına gitti bakmaya. Kırılmışsa parasını falan isterler belki. TV, Ulaş’tan daha az hasarlıymış Allahtan. Paskalya’nın 40’ı idi kaza günü. Belki David’in insanlık için ettiği dualar korumuştur çocuğu...
“Ofiste Elif, David’i çekti köşeye sonra. Dünden beri olan yabanilikleri söylememek için dudağını ısırıp ‘Bak David’ dedi. ‘Ben burada tam mesai çalışıyorum. Son 2 ay bana maaş yatırmadınız. Bürokrasi falan dediniz. Daha önce de eksik yatırmıştınız. Ayrıca sadece burada çalıştığım için %30 civarı vergi çıkıyormuş bana. Herkese de böyle. Niye bizi uyarmadınız? Üstelik zaten....’
“Can Abi iyi bir insan ama emekçiler kurda kuşa yem olurken çalışanlarının hakkını koruyamadı David’e karşı.
“Can Abi David’i aramış, durumu anlatmış sağ olsun. İstifa sonrası işçi haklarını almaya çalışacakmış Elif’in. Elif’e de ‘keşke kapıyı çarpıp çıkmasaydın, oturup konuşur bir yol bulurduk’ demiş.
“Elif ‘bu benim f.ck diye bağırandan üçüncü balgam yiyişim. Çözeydiniz ya şimdiye kadar’ dedi mi bilmiyorum. Dese hakkı var çünkü. Neticede ofiste iki kişiyiz şu anda. Ulaş ve ben. David geçenlerde Para bitti, bağış bulmazsanız bu ay sonu işiniz biter dediği için Ulaş mail havuzu oluşturuyor. Bağış için mail atılacakmış.
“Kısaca kardeşim, Özgürüz hikayesi bitiyor galiba. Can Abi’den Allah razı olsun. Hanımı çocukları buraya güvenle getirmeme vesiledir. Sağa sola muhtaç olmadan mesleğimi icra ederek ekmek kazanmama vesiledir. En az 15 kişiye ekmek veren kurumun kurucusudur. David’e ‘yeter lan’ diyemediği için ayıp etmiştir. ‘Biz senin gibi adamlarla mı AKP’yi devireceğiz, sen önce çalışanının canına üzül yabani’ diyemediği ve bana da dedirtmediği için kabahatlidir. Benim de 1001 kabahatim vardır elbet. Can Abi isterse o da benimkileri yazar.
“Not: Bu mektup nerede yayınlanacak bilmiyorum. Özgürüz’de yayınlansa Can Abi ile David’in arası bozulur şimdi. Ben yine de Elif’e ve Ulaş’a gönderiyorum mektubu. Ölümlü dünya, başıma bir iş gelir, hak davasında şahitlik edemeden gideriz ahirete.”
(Kaynak: odatv)